Hacettepe Üniversitesi ve ODTÜ’den bilim insanlarının öncülüğünde, Avrupa Birliği NEOGENE projesi kapsamında 25 kişilik uluslararası bir araştırma grubu, binaların zeminlerine gömülü bulunan 33 iskeleti analiz ederek 13 kişiden DNA elde etmeyi başardı. bir tepede. Kayono. Bu analizler Anadolu’nun 10.000 yıllık tarihine ışık tutmaktadır.
Analiz, Mezopotamya’nın 10.000 yıl önce kültürlerin kaynaşma bölgesi olarak rol oynadığını gösterdi. Araştırma sonucunda dinamik bir kültürel yapıya sahip olan Diyarbakır’ın Arcani bölgesindeki Çayönü tepesinde MÖ 8500-7500 yılları arasında yaşamış toplulukların da genetik çeşitliliğinin yüksek olduğu anlaşıldı.
Elde edilen sonuçlara göre Çayönü Tepesi farklı kültürlere ev sahipliği yapmıştır. Arkeolojik kalıntılar, mimari yapıların zaman içinde şekil değiştirdiğini göstermiştir. Antropolojik çalışmalarla, halk arasında “delme” olarak bilinen yapay kafatası oluşumu ve kafatası trepanasyonu gibi vücuda çeşitli modifikasyonlar uygulanmış, Anadolu’da ilk cerrahi müdahalelerin bu kültürde yapıldığı tespit edilmiştir.
Çalışmanın sonuçları Science Advances dergisinde yayınlanarak bilim dünyasına duyurulmuştu, Hacettepe Üniversitesi Sanat Fakültesi Antropoloji Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Prof.Dr. Dr. Antik DNA’nın bilimde yeni gelişmelere açık bir alan olduğunu kaydeden Yılmaz Selim Erdal, bu çalışmaların yakın gelecekte bir bilim alanı olarak ortaya çıkıp gelişebileceğini söyledi.
“NEOGENE” projesinde Orta Anadolu’daki modern ayrışma sürecini anlamak için daha önce çalışmalar yaptıklarını belirten Erdal, son araştırmalarını Mezopotamya’yı temsil eden Çayönü yerleşimi üzerine yaptıklarını söyledi.
Kuzey Mezopotamya’yı da içine alan Güneydoğu Anadolu’da sıcak bir bölge olduğu için antik DNA elde etmenin çok zor olduğunu kaydeden Erdal, bunun Göbekli Tepe örneğinde görüldüğünü belirtti. Erdal, Göbeklitepe’deki arkeolojik yapılarda doğrudan gömülü insan kalıntısına rastlanmadığı ve diğer kalıntılarda yeterli miktarda kolajen korunamadığı için DNA analizlerinin yapılamayacağını açıkladı.
13 kişide yeterli DNA korunumu bulundu
Göbeklite’ye 300 km uzaklıktaki Çayönü yerleşiminde son dönemde önemli keşifler yaptıklarını kaydeden Erdal, “Bölgede uzun süreli ve çok katmanlı bir yerleşim olan Çayönü’nde 33 bireyi inceledik ve 13 bireyden yeterli DNA korunumu bulduk, “Temsilci Bu çalışma, ilk olmasa da kuzey Mezopotamya için en büyük örneklem grubudur” dedi.
Erdal, antik DNA çalışmalarında kuzey Mezopotamya’daki nüfusun tarihi, yerleşik hayata geçiş, tarım ve hayvanların evcilleştirilmesi hakkında önemli bilgiler elde ettiklerini ifade etti.
“Araştırmadan elde edilen önemli bir bulgu, erken Neolitik toplumlarda akrabalık ilişkilerinin tespit edilmesiydi. Erken Neolitik’te Anadolu ve çevresindeki evlerin zeminlerine ölü gömmek yaygın bir gelenekti. DNA akrabalık analizleri, bireylerin mezarlıklara gömüldüğünü ortaya çıkardı. Neolitik.” Çayönü’ndeki aynı ev çoğunlukla yakından ilişkiliydi. Öte yandan, bir tedavi aracı olarak koterizasyon Anadolu’da yaygın bir uygulamadır. Çayönü’nün bu uygulamanın en eski örneklerinden birini oluşturduğunu gördük. Kafatasının iç yüzeyinde Sihirli ritüellerin uygulanmasını da içerecek şekilde tedavi edilebilecek enfeksiyon izleri var Anadolu’da ilk cerrahi müdahalelerin Çayunu’nda yapıldığını ortaya çıkardık Yapay kafatası oluşturma operasyonlarının çocukluktan itibaren konvolüsyonla yapıldığını öğrendik ve Sonuç olarak, uzun bir alın ve uzun bir kafatası ile temsil edilen insan gruplarının varlığı.Geçmişe bakıldığında, bu veriler Neolitik dönemde Mezopotamya’nın çok dinamik ve biraz karmaşık bir kültürel dinamizme sahip olduğunu göstermektedir.”
Tarafsız çalışmaların öne çıkarılması
Hacettepe Üniversitesi Antropoloji Bölümü Öğretim Üyesi İzci Altıncık, NEOGENE projesiyle Anadolu’da tarımın başlangıcı olan Neolitik döneme ve evcilleştirmeye ışık tutacak çalışmalar yürüttüklerini açıkladı.
Altınçık, 10 bin yıl önce yaşamış Mezopotamya halkının genetik yapısını deşifre etmeye çalıştıklarını belirterek, şunları kaydetti:
“Çayönü Tepesi kazısı 1960’lı yıllarda başladı ve bu çalışmalar halen devam ediyor. Neolitik kültürde yapıların tabanlarına gömme tekniği uygulanıyor. Çalışmamızın konusu yapının tabanlarından çıkarılan 33 adet iskelet. Bu iskeletlerin 13 tanesinin asidi koruduğunu, 2012 yılında ODTÜ’de, 2019 yılında Hacettepe Üniversitesi’nde kurulan antik DNA laboratuvarı, bu çalışmaları yurt dışına bağımlı kalmadan ülkemizde de yürütmemizi sağladı.”
Mezopotamya’nın DNA koruma yüzdesinin çok düşük olduğu bir bölge olmasına rağmen bu analizlerin yapılabilmesinin önemine dikkat çeken Altınçık, şu bilgileri verdi:
“Bölge halkının genetik yapısı, Bereketli Hilal’in doğu ve batı yakalarının etkilerini taşıyor. Yukarı Mezopotamya’nın güneybatı Asya’daki merkezi konumu, topluluğun genetik grubuna da yansıyor. Toplumlarının demografik yapıları. bu bölgede bir karışım olarak ortaya çıkıyor.”
Genetik çeşitliliğin yüksek olduğu belirtilmekle birlikte, incelenen 1000 yıl boyunca topluluğun genetik yapısında önemli bir değişiklik gözlenmemiştir. Buna rağmen iki yaşında bir kız çocuğunun Bereketli Hilal’in doğu yakasında yaşayan topluluklara genetik olarak daha yakın olması, yurt dışından gelen insanların Çayönü’ne gelip bu köyde yaşayabileceklerini ortaya koymaktadır. Bu kızın paryetal kemiğinde keşfedilen koterizasyonun etkisini inceleyerek, günümüzde halen uygulanmakta olan geleneğin ilk örneğini literatüre sunduk. Yapılan analizlerle Çayönü, kültürel dinamizmi çok yüksek bir cazibe merkezi olarak da öne çıkıyor.”
Altınışık, çalışmasının Science Advances’te yayınlanmasıyla ilgili olarak, daha önce eski Mezopotamya DNA’sı ile ilgili çalışmaların çok sınırlı malzeme ile yapıldığını ve çalışmalarının 13 genomla Mezopotamya tarihinin en kapsamlı ve yüksek çözünürlüklü analizini literatüre kazandırdığını söyledi.
Hacettepe Üniversitesi Antropoloji Bölümü öğretim üyesi Füsun Özer, arkeolojik çalışmaların Mezopotamya’nın Geç Neolitik dönemde Anadolu’yu kültürel olarak etkilediğini ortaya koyduğunu belirterek, şunları söyledi:
“Genetik analizler, Çayunu’nun Yukarı Mezopotamya’dan gelmesinden 1000 yıl sonra Orta Anadolu (Çatalhöyük) ve Marmara’da (Parçin Höyük) yaşayan insanların bazı atalarının olduğunu da ortaya koydu.” Ayrıca insan hareketi ile etkileşime girdiklerini de gösterdi. Neolitik dönemde Mezopotamya’dan Anadolu’ya genetik bir akış olduğunu belirledi.
Antik DNA çalışmalarının bilim camiasına hapsolduğunu ve bu bilgiyi ilkokul, ortaokul ve lise düzeyine aktarmak istediklerini belirten Özer, çocukları erken yaşta Anadolu değerleriyle buluşturmanın önemine dikkat çekti. .
ODTÜ Biyolojik Bilimler Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Mehmet Sommel ise sonuçları toplumun biyolojik akrabalık çerçevesinde örgütlenen sosyal yapısı olarak yorumladıklarını söyledi.
Kaynak: AA
Diğer gönderilerimize göz at
[wpcin-random-posts]
İlk Yorumu Siz Yapın